3 Haziran 2017 Cumartesi

Mevlana’yla Şems’in Hikayesi

Sen Mevlana’yla  Şems’in nasıl karşılaştıklarının hikayesini biliyor musun?

''Bir gün Mevlana’nın karşına bir adam gelmiş. Mevlana devrinin en bilgin en eğitimli kişisi. Okumadığı kitap yok, kütüphanesinde olmayan kitap yok. Sayfaların arasında dünyayı öğrenmiş, ermiş bir adam. Bu yeni adam Mevlana'nın karşına geçmiş ve demiş ki ben de öğrenmek istiyorum seninle, bana en önemli, en iyi üç kitabını göster.
Mevlana kuşkulu işaret etmiş 3 kitabını canı gibi sevdiği asırlık üç kitabını. Adam o üç kitabı şöyle bir gözden geçirmiş sonra elinin tersiyle hepsini oradaki havuza atmış. Mevlana çılgın gibi kitapları kurtarmaya koşmuş. Kitaplar suda eriyor, mürekkepler suya karışmış, kapaklar bozulmuş, büzülmüş.

Adam tutmuş Mevlana’yı,
Aradığın şey o kitaplarda değil,
Aradığın şeyi okuyarak bulamazsın.
Sen de eksik olan şeyi gözlerinle tamamlayamazsın.
Aradığın şeyi dünyada arayacaksın,
Aradığın şeyi yüreğinle bulacaksın.
Dünyadaki tüm kitaplar tüm hesaplar akıl oyunları sayfalarca laflar sevginin yerini tutmaz.

Okuyarak öğreneceksin ama severek anlayacaksın.''

Ertelemek yüzünü bir daha görüp göremeyeceğini bilmeden...

''Onun pahasına bugüne kadar bütün yaşadıklarımı, çabalarımı silmek istediğim hayatta geri dönmek istediğim tek andan başlatmak istiyorum her şeyi. Orada o kararı vermemiş, verememiş olmanın pişmanlığını ömrüm boyunca yaşadım ben çünkü. Belki de, ve bütün olanlardan yıllar sonra içime bir yumruk gibi oturan ve bunu yazmama sebep olan şey, yaşadığım o ülkede bir doktorun gözlerimin içine baka baka bir başka dilde hayatimin sonlanmak üzere olduğunu söylemesiydi. Evet, yola çıkışımın sebebi doktorumun her günümü son günüm gibi yaşamamı istemesiydi benden. Tatile çık dedi bana o adam. Tatil, dünya turu, görmediğim yerleri görmek hiçbiri değil dünyayla vedalaşırken görmek istediğim en önemli hesabım (Sevim’i).

Hayatım boyunca hiç kimseyi sevmediğim kadar sevdiğim o kadını bulup ona sevdiğimi söylemekti. Ona o gün söyleyemediğim her şeyi içimde büyüyen o yumruğu anlatmaktı. Belki son anımda ona sarılmak. Şimdi kendimi buna hazırlıyorum, belki bu bile ertelemek. Ama artık bu son durak biliyorum. Hazır olacağım ve karşısına çıkacağım. Hayatım boyunca ona gitmeyişimin sebebi küçük garantilerimi kaybetmemek istememekti belki. Oysa o kararı verseydim ona daha önce sağlığımda gitseydim belki de bütün ömrümce çektiğimden çok daha az acı çekerdim.


Oysa hepsinin ötesindeki en büyük hatam kafamda bitirdiğim ve bir gün mutlaka söyleyeceğim dediğim şeyi ertelemekti. Ertelemek sanki yarınınızdan eminsiniz gibi verdiğiniz o karar. Kafanda bir şey varsa bugün yapmalısın. O gün yapmalıydım. Bildiğim bir şey var ki onu bulduğumda bir an bile ertelemeyeceğim.


Hep sonraya ertelemek... Hep bir sonrakine... Yarının ne getireceğini bilmeden... Bir daha bu duyguyu yaşayıp yaşayamayacağını bilmeden. Hangi sonraya? Sonra diye bir şey yok. Bu gün var belki yarın yok...


Onun için döndüm. Sırf ona sevdiğimi söyleyebilmek için. Aslında daha önce gelmeliydim buralara biliyorum ama hep başka bir gün dedim. O gün söyleyemediklerimi hep yarına bıraktım. Doktor son günün gibi yaşa dedi şimdi.



Ertelemek yüzünü bir daha görüp göremeyeceğini bilmeden...''          

                                          
They hold the entry to unlimited imagination.Before you open any door, a world filled with possibilities sits right behind it.And it isn't until you open it they are realized. Such potential they bring to our minds.And yet a lock stopped you from all of that.
 How lazy!!!