23 Temmuz 2017 Pazar

İki Şehrin Hikayesi

İki ayrı şehir var bu şehrin içinde,
Birinde istediğini seç diye, her şey konuyor önüne,
Öbüründe, önce yakalaman icap ediyor istediğini.

Bu şehirde kim sana boyun eğip, olur çekerse ondan korkacaksın.
Çünkü bil ki o adamın kafasın aşağıda gözü yukarıdadır.

Yukardaki şehirde kim sana boyun eğerse,
Önce onu koruyacaksın,
Çünkü orada sana boyun eğen,
Başkasına ihanet eder.

Bir masadan kalkmadan ötekisine oturamazsın.
İki şehrin birinde, ne yapacaksan,
Masadan kalktıktan sonra yapacaksın.
İki şehrin öbüründe, ne yapacaksan,

Masadan kalkmadan yapacaksın.

22 Temmuz 2017 Cumartesi

''Sometimes I Dream of Saving the World''

Sometimes I dream of saving the world.
Saving everyone from the invisible hand.
The one that brands us with an employee badge.
The one that forces us to work for them.
The one that controls us every day without us knowing it.
But I can't stop it.
I'm not that special.
I'm just anonymous.
I'm just alone.


If it weren't for Qwerty, I'd be completely empty.
I hate when I can't hold in my loneliness.
This crying's been happening too often.
Every other week now.
What do normal people do when they get this sad? They reach out to friends or family, I think.
That's not an option.
I do morphine.
The key to doing morphine without turning into a junkie is to limit yourself to 30 milligrams a day.
Anything more just builds up your tolerance.
I check every pill I get for purity.
I have eight milligrams Suboxone, for maintenance, in case I go through withdrawal.
Shit.
I'm out again.

''Every Day We Change the World''

My father picked me up from school one day and we played hooky and went to the beach.
It was too cold to go in the water so we sat on a blanket and ate pizza.
When I got home, my sneakers were full of sand and I dumped it on my bedroom floor.
I didn't know the difference.
I was six.

My mother screamed at me for the mess.
But, he wasn't mad.
He said that billions of years ago the world shifting and oceans moving brought that sand to that spot on the beach and then I took it away.

"Every day," he said, "we change the world.
" Which is a nice thought until I think about how many days and lifetimes I would need to bring a shoe full of sand home until there is no beach.
Until it made a difference to anyone.

Every day we change the world, but to change the world in a way that means anything, that takes more time than most people have.
It never happens all at once.
It's slow.
It's methodical.
It's exhausting.
We don't all have the stomach for it.



14 Temmuz 2017 Cuma

Ben Bu Dağların Yalancısıyım (I am Telling You only What the Mountains Have Told Me)

Ben bu dağların yalancısıyım.  Dağların...
Derler ki, bu dağların eteklerinde nice savaşlar olmuş.
İnsanlar, insanlar gaddarcasına birbirlerini öldürmüşler...
Kan dökmüşler.
O kadar çok kan dökmüşler ki,
dağların uykusu kaçmış.
Sonunda sevdalısı bulutlar dağları terk edip gitmiş.
Dağ kahrolmuş, ağlamaya başlamış...

Bir gün, derler ki, bu dağların tepesinde bir beyaz kuş uçar olmuş.
Ve en yüksek dağ kuşu yakalamış sormuş,
ne ararsın burada kuş.
Kuş demiş ki, bir yuva tutmaya geldim, bir yuva yapmaya geldim.
Dağ demiş ki, git o zaman ovalara, ovalarda yerin çok orda kur yuvanı.
Kuş demiş ki, yoook ovalar senin ateşinle kaynıyor oralarda kuramam demiş.
O zaman ummanlara git demiş dağ ummanlara.
Ummanlarda senin ateşinle kaynamakta demiş kuş.
Ee o zaman yerin altına gir demiş.
Ben yerin altında senin gürültünle nasıl yaşarım demiş kuş.
Dağ demiş ki nereye yuva yapmak istersin kuş.
Kuş demiş ki, senin tepene yapmak isterim yuvayı.
Dağ demiş ki, ama benim içimde ateşler kaynıyor, 
üzüntümden duramıyorum sevdalım beni terk etti gitti.
Sevdalın kim demiş kuş.
Sevdalım mı? Sevdalım bulutlardı beni terk edip gitti.
Kuş demiş ki, ya ben senin sevdalını bulup getirirsem.
Gitmiş bir beyaz gelinlik dikmiş kuş.
Hazırlamış, gelinliği getirip dağın üzerine atmış.
Ve derler ki gene ben dağların yalancısıyım.
O günden bu yana o gelinlikle bembeyaz olmuş bu dağlar.

Zaten ne der aşık?
8 ay kışımız, 3 ay ayazımız, 1 ay yazımız...
Ben de dağların ve aşıkların yalancısıyım
Gene derler ki iste şurası Ardahan, burası Kars, şurası çıldır...
Bu ovalarda nice medeniyetler yeşermiştir, nice köprüler kurulmuş,
nice köprüler atılmıştır, nice yapılar yapılmıştır,
nice yapılar yok edilmiştir.
Ve hepsi bu karların altındadır.
İşte bazen çobanlar bulup çıkarırlar,
Bi bakarsın karların altından bir beyaz çiçek olarak çıkar
ya da bir aşığın telinde bir türkü olarak gelir bize ulaşır.

Ben dağların yalancısıyım. Dağların yalancısıyım.
Bu bembeyaz karların üzerinde binlerce yıldır birbirinden güzel hikâyeler türküler, destanlar söylendi, yazıldı.
Birbirinden güzel...
Bahar olunca onlar da karlarla beraber eriyip buhar olacaklar...
Fakat kaybolmayacaklar...
Yook kaybolmayacaklar...
Bulut olup başka ülkelerin üzerine gidecekler...
Ve oralarda belki kar belki yağmur olarak belki kar yağmur olarak yağacaklar...
Ve onların insanları bizim aşıkların hikâyelerini, destanlarını, şiirlerini dinleyecekler ve
Birbirlerine anlatacaklar.
Anlatacaklar...
Sonra yine kış gelecek
Yeni hikâyeler, yeni destanlar, yeni türküler söylenecek.

Zaten ne demişler?
Yeryüzünün ilk hikayeleri, ilk destanları, ilk türküleri işte buralarda Ağrı Dağı'nın eteklerinde anlatılıp söylenmiştir.
Yazılmıştır.

Bu böylece biline.











Hasan Sabbah ve Sultan Selahaddin

Hasan Sabbah yalçın bir dağın tepesindeki bir adam.
Kartal yuvası bir kalede oturuyor. 
Alamut kalesinde. 

Krallıkları deviren, adalet dağıtan 
ve dehşet saçan bir adam. 

O zamanın Selçuklu Sultanı Selahaddin, 
bu Hasan Sabbah’ın peşine kelle avcılarını göndermiş.
 Hasan Sabbah’ın kellesini istemiş.

Gel zaman git zaman 
Hasan Sabbah’ın elçisi saraya gitmiş saraya. 

Elçi gelmiş demiş ki Sultan'a bir lafımız olacak. 
Sultan buyur söyle demiş. 
Elçi etrafa bakmış şöyle, 
demiş ki bu kalabalık olmaz. 

Sultan kalabalığı göndermiş.  
Elçi demiş ki bu korumalar da gitsin, 
lafım sana. 

Sultan iyice merak etmiş 
ve korumaları da göndermiş. 
Elçi, Sultan’ın yanındaki iki kölemen korumaya bakmış
ve demiş ki onları da gönder. 

Sultan demiş ki 
onları göndermem onlar benim oğullarım 
ve ben en çok onlara güvenirim. 
Biz üçümüz bir kişiyiz. 
Hadi söyle yahut da git. 

O zaman elçi 

o iki kölemen korumaya dönmüş 
 ve demiş ki size kılıçlarınızı çekin 
ve hükümdara kıyın desem ne yaparsınız? 
İki adam tereddüt bile etmemiş ve emrin olur demiş. 

Bunun üzerine elçi arkasına bile bakmadan çekip gitmiş. 
Ertesi gün Sultan Selahaddin, 
Hasan Sabbah’ın peşine gönderdiği kelle avcılarını geri çağırmış.