11 Ekim 2018 Perşembe

'Kavuşmak Denir mi Hep Bir Arada Bulunmaya?'


Japon folklöründe yer etmiş eski bir hikaye.   

Urashima Taro adında fakir  
bir balıkçının hikayesidir bu.  

Zamanın birinde bu balıkçı 
uçsuz bucaksız okyanusa açılarak  
onun zenginliklerinden faydalanmak istemiş.  

Öyle ya, arayana her yerde sonsuz kaynaklar vardır.   

Büyük balıkların küçük balıkları kovaladığı,  
kuşların bile hedefine ulaştığı bu okyanusta  
balıkçının ağına sadece yaşlı bir kaplumbağa takılmış.   

Urashima, 
yüzlerce yıl yaşayabilen kaplumbağayı  
kutsal bir yaratık olarak kabul ettiği için serbest bırakmış. 

Tekrar ava çıkan fakir balıkçı  
Urashima hala bir şey yakalayamamış.  

Umutsuz bir şekilde beklemeye devam ederken  
geçen gün serbest bıraktığı kaplumbağa  
tekrar teknesine yaklaşmaya başlamış.   

Yanında güzeller güzeli bir prensesi getirmiş.  
Prenses, fakir balıkçıya “gel seni evime götüreyim” demiş. 
  “Okyanusun derinliklerindeki sarayıma…”   

Kaplumbağanın sırtında uzun bir yolculuk yapmışlar  
ve nihayet okyanusun dibindeki o saraya ulaşmışlar.  
Kırmızı ve beyaz mercanlardan yapılmış  
bu görkemli saray, kristallerle süslüymüş. 

Fakir balıkçı Urashima Taro  
okyanusun derinliklerindeki o sarayda  
hayatında görmediği güzelliklerle karşılaşmış.  
Çok iyi vakit geçirmiş.  

Ama 3. günün sonunda  
memleketini, arkadaşlarını, ailesini özlemiş.  
Geri dönmek istemiş. 

  Prenses buna çok üzülmüş.  
Ama onun dönme isteğini geri çevirmemiş.  

  Prenses, Urashima Taro'ya 
giderken onu koruması için eline kapalı bir kutu vermiş.  
Ve kutuyu asla açmamasını söylemiş. 

  Prensesin verdiği kapalı kutuyla evine dönen fakir balıkçı  
çok farklı bir yerle karşılaşmış.  
Evinin yerinde başka şeyler varmış.  
İnsanlar çok değişmiş.   

Oradaki insanlarla konuşunca  
anlamış ki aradan 300 yıl geçmiş.  
Oysaki okyanusun derinliklerinde geçirdiği o zaman  
kendisine 3 gün gibi gelmişti. 

(Duyuyorum, görüyorum bir gün gelecek dönence biliyorum.) 


3 gün kaldığı okyanusun derinliklerindeki  
Ryugu Sarayı'ndan evine dönen Urashima Taro,  
aradan 300 yıl geçtiğini fark edince çaresizlik içinde kalakalmış.   

Elindeki gizemli kutuya bakmış.  
Açmaması gereken o kutuyu açmış.  
İçinden koyu bir duman çıkmış
  ve Urashima yere yığılmış.   

Duman dağılınca insanlar karşılarında  
300 küsür yaşında bir adamın cesedini bulmuşlar. 

(Simsiyah gecenin koynundayım, yapayalnız.  
Uzaklarda bir yerlerde güneşler doğuyor.  
Görüyorum dönence.) 



8 Ekim 2018 Pazartesi

'Bir daha gelmem belki' diye bir not bakır maşrapanın yanında..

Tamamlanmamış cümlelerim kaldı benim. 
Ona söyleyemediğim..
O bunları, her şeyin en iyisini hak ederdi de,
ben onu hak edemedim.

Belki de söylemeye, 
duyurmaya cesaret edemedim..

Söyleyeceklerimin, duyacaklarının bana yükleyeceklerinden, 
 yükleneceklerinden ve yüklenemeyeceklerinden,
yarım kalan cümlelerden, 
o eksik kelimelerden korktum belki de. 

Korktum eksiklikten. 
Yarım olmaktan,
öbür yarısı olup,
tamamlamamaktan, 
tamamlayamamaktan çok korktum..

Yarım kalan cümleler,

havada bir müddet asılı kalıp düştüler yere. 

O da daha fazla kalamadı. 
Başkasının göremediği bir şeyi görürdü ben de
Alt dudağını ısırdı, 
gözleri ıslanırdı,
yarım kalan cümlelerimi kaldıramadı.
Düşmeden ona değecek kadar uzun bir cümle kuramadım,
gitti.

Bir aynadaki benle kaldım. 
Bir şiirin söylenmemiş son mısrası gibi. 
Öylece,
oracıkta,
orta yerde,
yalnız,
yapayalnız,
karanlıklar içinde,
iki odalı,
rutubet kokulu evde.

Aynadayım. 
Parça parça kopuyor, parçalanıyorum. 
Dikiş tutmam artık.
Tamamlanmamış hayatlarımız kaldı bizim.
Aynaya, kapıya sırtımı dönüp yürüyorum. 
Sevdiğim bir şairden alışamadığım bir nağme..

''dum di dum
duridum dubida''

''Bu vapuru kaçırırsam beni belki de cinnet basar. 
Belki kanser olurum bu yıl sınıfta kalırsam. 
Nöbette uyursam eğer kitaplarımı yakarlar. 
Etimde şirpençe çıkar bu kızı alamazsam. 
Bu işi bitiremezsem şehirden beni kovarlar.''